-
1 üzerinde
masanın üzerinde auf dem Tisch;fizik konuları üzerinde çalışma die Arbeit über Themen der Physik -
2 üzerinde
на* * *1) на; над чемanahtar kapının üzerinde — ключ [торчи́т] в две́ри́
masanın üzerinde — на столе́
şehir üzerinde — над го́родом
2) относи́тельно, по по́воду чего; над чем (работать и т. п.)bunun üzerinde görüşmeler — перегово́ры относи́тельно э́того
kimya üzerinde araştırmalar — иссле́дования в о́бласти хи́мии
3) при комüzerinde hiç para yok — у него́ с собо́й совсе́м нет никаки́х де́нег
••- üzerinde kalmak -
3 üzer
с аффиксами принадлежности1.1) пове́рхность, верх (чего-л.)bunun üzeri yazılı değil — на нём ничего́ не напи́сано
masanın üzeri tozlu — стол покры́т пы́лью
suyun üzeri — пове́рхность воды́
2) оде́жда, одея́ние, пла́тьеüzeri temiz değildir — он неопря́тно оде́т
2.1) в функции служ. имениüzerine — а) относи́тельно, по по́воду (чего-л.); б) по; в) в связи́; поэ́тому всле́дствие; г) [всле́д] за (чем-л.), по́сле (чего-л.); д) на (кого-что-л.)
dil üzerine bir yazı — статья́ по по́воду языка́
talebi üzerine — по его́ тре́бованию
yeni kanun üzerine — по но́вому зако́ну
bunca hazırlık üzerine — по́сле сто́льких приготовле́ний
üzerime — на меня́; на себя́
üzerinde — а) на, в (чём-л.), над (чем-л.); б) относи́тельно, по по́воду (чего-л.); над (чем-л.) (работать и т. п.); в) при (ком-л.), с (кем-л.)
masanın üzerinde — на столе́
şehir üzerinde — над го́родом
bunun üzerinde görüşmeler — перегово́ры относи́тельно э́того
kimya üzerinde araştırmalar — иссле́дования в о́бласти хи́мии
üzerimde — при мне, со мной
2) в сочет. со словами, означающими время под, к; о́колоakşam üzeri — под ве́чер
öğle üzeri — о́коло полу́дня
◊
bunun üzerine — а) вслед за э́тим; по́сле э́того; б) на э́то◊
bunun üzerine herkes rahat etti — по́сле э́того все успоко́ились◊
bunun üzerine demiş — на э́то он сказа́л -
4 üzeri
üzeri sOberseite fmasanın \üzerinde auf dem Tischodada bir masa duruyordu, \üzerinde kitaplar vardı im Zimmer stand ein Tisch, darauf lagen Bücher -
5 durmak
стоя́ть* * *- ur1) стоя́ть; находи́ться / остава́ться без движе́нияsen biraz burada dur — ты немно́го посто́й здесь
2) остана́вливаться, прекраща́ть движе́ниеsaat durdu — часы́ останови́лись
3) прекраща́ться4) находи́тьсяelbise dolağta duruyor — оде́жда [нахо́дится] в шкафу́
İstanbulda çok durmadık — в Стамбу́ле мы бы́ли недо́лго
kitaplar masanın üzerinde duruyor — кни́ги лежа́т на столе́
şimdi burada mı duruyorsunuz? — вы сейча́с здесь прожива́ете?
tek başına bu evde nasıl duruyor? — как он оди́н живёт в э́том до́ме?
5) быть, находи́ться (в каком-л. состоянии)anneannen duruyor mu? — твоя́ ба́бушка жива́?
bu haberi duyunca durdu — узна́в э́ту но́вость, он оторопе́л
sabahtan beri aç duruyor — он с утра́ сиди́т голо́дным
6) с деепр. на -ip, -e основного глагола образует сложные глаголы, выражает продолжительность действияbaka durmak — при́стально смотре́ть
çalışa durmak — беспреры́вно рабо́тать
okuyup durmak — беспреста́нно чита́ть
söyleyip durmak — без у́молку говори́ть
yedurmak — без конца́ жева́ть / есть
7) форма невозможности в сочетании с глагольным именем в исходном падеже: не мочь не...sigara içmeden duramaz — он не мо́жет не кури́ть
••- dur ben sana gösteririm!durdu durdu, turnayı gözünden vurdu — посл. ждал-ждал и, наконе́ц, своего́ доби́лся
- dur durak yok
- dur dinlen yok
- dur otur yok
- durup dinlenmeden
- durup dururken
- durmuş oturmuş
- durduğu yerde
- toplantıda bu meselenin üstünde çok durdular
- fazla üstünde durma adamı bıktırırsın -
6 над
üstünde* * *врзüzerinde; üstündeпролете́ть над го́родом — şehrin üzerinden geçmek
рабо́тать над прое́ктом — proje üzerinde çalışmak
пове́сь ла́мпу над столо́м — lambayı masanın üzerine as
преиму́щество э́тих станко́в над други́ми — bu tezgahların diğerlerine üstünlükleri
побе́да над фаши́змом — faşizme karşı zafer
лома́ть го́лову над чем-л. — bir şeye kafa yormak
вам ну́жно поду́мать над э́тим — bunu düşünmeniz lazım
-
7 auf
auf [aʊf]I präp1) ( oben darauf) üstünde, üzerinde;\auf dem Tisch masanın üstünde;\auf dem Boden yerde;ich habe es \auf einem Bild gesehen ben onu bir resimde gördüm2) ( darauf befindlich)\auf Zypern Kıbrıs'ta;\auf der Straße yolda, sokakta;\auf der Karte/Welt haritada/dünyada;\auf dem Markt pazarda; comm piyasada3) ( drinnen) -de;\auf der Bank/der Post/dem Polizeirevier bankada/postada [o postanede] /karakolda;\auf dem Land(e) karada;\auf meinem Konto hesabımda4) ( während) iken;\auf Reisen yolculuk yaparken;\auf der Flucht kaçarken;\auf der Geburtstagsfeier yaş günü partisindeII präp1) etw \auf etw legen ( stellen) bir şeyi bir şeyin üzerine koymak;etw \auf einen Zettel schreiben bir şeyi bir kâğıda yazmak;\auf einen Berg steigen bir dağa çıkmak;sie setzte sich \auf die Bank banka oturdusich \auf den Boden setzen yere oturmak2) ( hin zu)sich \auf den Weg machen yola koyulmak;ich muss noch \auf die Post daha postaneye gitmem gerekiyor;\auf die Erde fallen yere [o yeryüzüne] düşmek;\aufs Land ziehen karaya çekmek;er kam \auf mich zu bana doğru geldi3) ( zeitlich)\auf einmal birdenbire;Heiligabend fällt \auf einen Dienstag Noel arifesi bir salıya rastlıyor;\auf lange Sicht uzun vadede;die Sitzung wurde \auf morgen verschoben oturum yarına [o ertesi güne] ertelendi;\aufs Neue! haydi yeni baştan!;\auf jeden Fall her hâlde, kesinlikle;\auf keinen Fall hiç mi hiç, kesinlikle, katiyen4) ( in einer bestimmten Art)\auf diese Weise böylece, bu biçimde [o şekilde];\auf Kredit kaufen ( fam) veresiye almak;\auf gut Glück şansına;\auf DeutschRR Almancada5) ( infolge)\auf seinen Rat ( hin) öğüdü üzerine;\auf Anfrage başvuru üzerine;\auf Grund dessen nedeniyle, dolayısıyla6) (im Hinblick \auf)\auf Kosten von...... hesabına;\auf dein Wohl! şerefine!;\auf eigene Gefahr zarar ve ziyanı kendisine ait olmak üzere7) ( sonstiger Gebrauch)\auf der Geige spielen keman çalmak;EinflussRR \auf jdn haben birine sözü geçmek1) ( hinauf)\auf und ab bir aşağı bir yukarı;er ist \auf und davon ( fam) toz oldu, tüydü, kirişi kırdı\auf sein yatmamış [o uyanık] olmakFenster \auf! pencereyi aç!4) ( sonstiger Gebrauch)von klein \auf çocukluğundan beriIV interj;\auf! kalk!; (los!) haydi! [o hadi!];\auf geht's! marş marş! -
8 liegen
liegen <liegt, lag, gelegen> ['li:gən]vi haben o sein1) ( Person) yatmak;hart/weich \liegen sert/yumuşak yerde yatmak;im Bett \liegen yatakta yatmak;auf dem Rücken/auf dem Bauch \liegen sırtüstü/yüzükoyun yatmak2) ( sich befinden) olmak, bulunmak;das Buch liegt auf dem Tisch kitap masanın üstünde;wo liegt München? Münih nerede?;an der Elbe \liegen Elbe üzerinde bulunmak;das Zimmer liegt nach Süden oda güneye bakıyor;das liegt auf dem Weg bu yolun üstündedir;es lag kein Schnee yerde kar yoktu;das Essen liegt mir schwer im Magen yemek mideme oturdu;die Preise \liegen zwischen 50 und 70 Euro fiyatlar 50 ile 70 euro civarında oynuyor;die Betonung liegt auf der letzten Silbe vurgu, son hecededir;das lag nicht in meiner Absicht bu benim niyetim değildi3) ( interessieren)Englisch liegt mir nicht İngilizce beni çekmiyor, İngilizce'den hoşlanmam;es liegt mir viel/nichts daran bunun benim için çok/hiç önemi var/yok;mir liegt nichts an dem Geld ben parasında değilim4) ( abhängen) bağlı olmak (an/bei -e/-e);die Entscheidung liegt bei euch karar sizin elinizdedir;an wem liegt das? bu kime bağlı(dır) ?, bu kimin elindedir?;woran liegt es? bu, nereden ileri geliyor?, bu, neye bağlı(dır) ?;an mir soll's nicht \liegen buna ben engel olmayayım;die Schuld liegt bei dir kabahat sende;so wie die Dinge \liegen... durum öyle gösteriyor ki...
См. также в других словарях:
çekmek — i, e, er 1) Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı. R. N. Güntekin 2) Taşıtı bir yere bırakmak, koymak 3) Germek İpi çekmek. 4) İçine almak, emmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kabarmak — nsz 1) Ağırlığı artmadan hacmi büyümek Ekmek iyi kabardı. 2) Yağışlardan veya kaynamaktan taşmaya yüz tutmak Çay birdenbire kabararak şosenin rampalarını aşar ve epeyce zararlara sebep olur. R. N. Güntekin 3) Niceliği artmak, büyümek Masraf… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalkmak — nsz, ar 1) Gitmek üzere yerinden ayrılmak Niye kalktınız, biraz daha otursaydınız. 2) den Oturma durumundan dik duruma gelmek, doğrulmak Annem yerinden kalktı, yanıma geldi, bir kolunu uzatarak omzuna doladı. H. Z. Uşaklıgil 3) den Uyanarak… … Çağatay Osmanlı Sözlük